Suriye’deki savaş patlak vermeden önce dünyanın en mutlu çocuklarından biriydim. Savaş başlayınca kabuslar da başladı.
Kardeşimle evimizin balkonunda oyun oynadığımız sırada epey yakınlarımızda bir patlama meydana geldi. Patlamanın şiddeti kardeşimi yukarı doğru savurdu. Her şey gözlerimin önünde oluyordu. Yere düştü… Başını çarptı…
Beyin kanaması geçirdiğini öğrendik. Küçük bedeni yalnızca üç gün dayanabilmişti. Sonra… Sonra, Allah onu yanına aldı. Ortalığı tozu dumana katan patlamayı, kardeşimin savruluşunu, sonra düşüşünü, sonra mezar taşını… Tüm bunları izlerken perişan oldum. Kardeşimle birlikte ben de öldüm.
Artık hiçbir yer güvenli değildi. Halep’i terk ettik. Bir yerden diğerine, sonra öbürüne taşınıp durduk. En son Türkiye’ye geldik. O günlerde henüz 11 yaşındaydım. Hayatın tüm bu zorluklarına bir de yabancılık eklendi.
Aileme destek olabilmek için çalışmam gerekiyordu. Babamın psikolojisi hiç iyi değildi. Türkçe bilmiyordum ve insanlarla iletişim kurmakta zorlanıyordum. Kendimi zorlayıp güç bela İngilizce anlaşmaya çalışıyordum.
Kardeşimi çok özlüyordum. Evimi, okulumu… Türkiye’de okula gitmek istedim, ama gidemedim. Çünkü maddi durumumuz buna el vermiyordu, çalışmak zorundaydım. Ama yine de belki boş zaman bulur da okurum diye Türkçe kitaplar almıştım. Zamanla Türkçe öğrendim.
Sonra İstanbul’a taşındık. Çin menşeili bir ithalat ve ihracat şirketinde çalışmaya başladım. Buradaki Çinli arkadaşlarımdan ticaret öğrendim. 19 yaşıma geldiğimde ben de ufak tefek ticaretler yapmaya başlamıştım. Türkiye’de bir dükkan sahibi olabilmenin hayallerini kuruyordum. Ancak yasal durumum buna izin vermiyordu. Çünkü ben bir göçmendim. Kayıtlı olduğum şehrin dışında ne yaşayabiliyor ne de çalışabiliyordum.
Suriye sınırındaki küçük şehre, yani kayıtlı olduğum yere döndüğümde başka zorluklar başladı. Burası çok küçük bir yerdi ve ticaret yapma imkanım yoktu. İstanbul’da kalmayı bu yüzden istiyordum. Yaptığım tüm birikimi ailevi sebeplerden ötürü kaybetmiştim. Ancak bu sorunlardan bahsetmek istemiyorum.
Hem aileme hem de yaşadığım ülkenin ekonomisine katkı sağlamak istiyordum. Ancak sadece bir göçmen olduğum için bu hayallerimi gerçekleştiremedim.
Babam, kendi ülkesini yağmalayıp Türkiye’ye kaçan simsarlardan biri olmadığından Türk vatandaşlığım da yoktu. Geçen bunca yıla rağmen, Türk vatandaşlığına sahip olmadan, bir göçmen olarak yaşamaya çalışmak çok zordu. Beni koruyacağına güvenebileceğim ne bir yasa ne de bir kimse… Hiçbir şey yoktu. Servetine servet katan bunca efendinin kölelerinden bir köleydim, hepsi bu. Efendilerin çoğaldığı ve vatanlarını, vicdanlarını ve namuslarını satarak efendi olduğu bir zamanda ben sadece bir köleydim.
Başka şeyler de öğrendim. Devlet yetkilileriyle aranızda bir aracı yoksa eğer, hiçbir şey yapamayacağınızı... Şu, birçok gencin moralini bozan ve onlara iş ve destek sağlamayan devlet yetkilileri…
Ama buradayım ve her şeye rağmen yine de asla pes etmeyeceğim.
- Suriyeli Kerimcan 21 yaşında ve 9 yıldır Türkiye’de yaşıyor.
Gurbet Hikayeleri Türkiye'deki göçmenlerin şahsi deneyimlerinin kamuoyu ile buluşmasını hedefleyen aracı bir mecradır. Bu yazı yazarın şahsi tanıklığını yansıtmaktadır.
コメント